2015-05-21

ekim14 / 2013 / 17:14

kalabalık caddede insanların içinden geçiyordu, ilerken saçları, dört nala koşan atın yeleleri ile aynı şarkıyı tutturuyordu, iğrenç magazalar ve gelincik kokan zürafa kadınların suratlarına bakınıyordu, süratla ve birden iki ayağı yan yana şekilde durdu, önce ayaklarına baktı ve yavaşça sağa doğru çevirdi kafasını, tıpkı ölmüş bir ceylanın yeniden uyanması gibi, ardından adımını aldı ve bedenini kapıya ortaladı, önce çantasından cehennemin çiçeklerini çıkarması gerekti, ancak bunu yaparken, parmağı iki ucunda kanca olan şu lastik tokasına takıldı, umursamadı,ve sağ eli ile zile basarken sol elinde cehennemin artık kanlı olan çiçeklerini sallamaya başladı, şu an bacaksız velet Alper Kamu, bunu görüyor olsa muhtemelen o binadan aşağı atlardı.

salonun caddeye bakan cephesinde ki koca camlar içeriyi aydınlatmaya yetmiyordu çünkü onlarında koca panjurları vardı ve sadece tökezleyip düşmemesini sağlayacak kadar ışığa izin veriyorlardı içerde, halbuki, ortada düşmesini sağlayacak birşey de yoktu lakin, öyle düşünmesi gerektiğine bir kez inanmıştı, duvarlar gerçekdışı şeylere sahipti, ancak nefes alıcak bir alanları yoktu, buna rağmen yinede çok güzellerdi, bazı sahip olduklarına kanmazsanız eğer, boyalarının döküldüğünü görebiliyordunuz ve bu da size hala yaşıyor olduklarını hatırlatıyordu, ama yine de umutsuzlardı, adam koridordan henüz bittiğini farketmediği sigarasıyla salondaki çalışma masasına doğru ilerlerken kendinden emin, son bir nefes almak için parmaklarını ağzına götürdüğünde farkına vardı ki, o kadar da emin değildi aslında lakin bunu farkedecek hali olmadığından onun yerine söndürmek için uzandığı koca dikdörtgen küllüğün perişanlığını kesti ve kaptığı gibi evin güneş almasına izin verdiği tek nokta olan mutfağa doğru ilerledi, lavabonun altındaki kapağı açarken penceredeki güvercinle göz göze geldi, tam bu esnada bir gürültü koptu kuş havalandı kanat sesleri beyninde mi yoksa evrende mi  böylesi duyuluyor diye düşünürken yenilenen gürültü ile birlikte kopan yaygaranın sadece zil olduğunu farkedip ayıldı, dev cam küllüğü boşaltmadan lavobanın üstüne bıraktı ve alttaki kapağıda kapattı, ne aptalca bir eylem diye düşünürken kapıya varmıştı, şu aşağıdakinin kim olduğunu gösterebilen kameralı sistemlere sahip olduğundan kendini içten içe hep şanslı hissetmişti, önce kim olduğuna bakar ve işine gelirse kapıyı açmak için otomata basar işine gelmez ise basar giderdi, yine aynı sekilde, önce hiç ses vermeden kim olduğuna baktı, cehennem çiçekleri.

bir an gerçekten tahtalı köyü boylamış olduğunu ve cehennemin tek işe yarar çiçeklerinin de kapısında bittiğini düşünüp sevinsede, bunun sadece su yeşil kitap olduğunu farkedip ayılması, güvercin düşü kadar bile uzun sürmemişti ve henüz gelmemiş olan belanın kokusu şimdiden burnunu titretmeye başlamış, hatta ayaklarına kadar ilerlemişti, gitti geldi, geldi ve gitti, çiçekler ise cehennemin bütün sıcaklığına meydan okur halde ancak bir buzun sahip olabilceği soğuklukla kapıda dikiliyorlardı kararlı, o an farketti, eğer kapıyı açmazsa  bütün bu soğuk sevgili cehennemini antartikaya dönüştürmekten vazgeçmeyecekti, beceriksizce derin bir nefes aldı, omuzlarını silkti ve otomata bastı.


ayaklarının yere bastığını sanan bayan kanlı parmak ancak otomatın dip sesiyle birlikte yere çakıldıktan sonra farketti, uzay gibi bir boşlukta salındığını ve bunu kendine bile hissettirmeden sağ eli ile kapıya yüklendi, içeri daldı, ancak hızının asansör ile kesileceğini yinede biliyordu, hareket halinde olan asansörü beklerken, makaranın derin uğultusuyla  kısa bir süreliğini zihni çalışmaz olmuştu, önüne çıkan dehşet verici manzarayla bir kez daha kendini yakaladı, elinde bacaklarından sarkıttığı siyah ölü horoz ile birlikte, dibinden salınırak geçen kadının gözleri deli verip geçmişti, ölü horozun sessiz çığlığını, ve nefesinin kokusu miğdesinde karıncanlanmaya yol actmıştı bile çoktan, kısa süreliğine yaşanan zamanın kayganlığında düşüp kalktığını hissetti ve peşi sıra asansöre atladı sayılara bakındı, 6 ya bastığı anda boğazındaki düğümleri yutuverdi, kat bir ardından beton, kat iki ardından beton, kat 3, 4, 5 beton ve kat 6, asansör zıplamış olmalıydı ki yüreği ağzına geldi, eliyle onu geri ittirdi ve kapıyı araladı, geçici bir hafıza kaybı, asansörün yavaşca kapandıktan sonra hızla aşağı çekilmesiyle geri geldi, kapıya ilerlerdi, ve tak tak,  kim o, sen söyle, bilmiyorum sen, ben de bilmiyorum, neden geldin, benim olmayanı geri vermeye, neymiş o, cehennemin çiçeği .

Hiç yorum yok: