2017-09-06

tarifi kolay yemekler var mesela
yakalaması zor olan tatlar
bir gelen var
uzunca sürede
gelmeyecek olan tekrarında
bir agrı karnımda
tadından yenmez yemekten kaynaklı dudakta
bir göz gözümde
bilmediğim güzellikte
aklımbeş karış havada
bir hovarda sokakta
kaybolmakta
karıncalar etrafımı kusatmakta
tadından yenmez
sen gibi ulu orta
ince bi gül fikrimde
hani muzeyyan abladaki ile
aynı tatda
bir adam var uzakta
nasıl olabilir ki yakında
inanması zor zamanda
inceden yok olmakta
ac zamanlarda
tadından yenmez olmakta
bir adam
uzakta
hiç olamamakta
tarifini bildiğim bütün cümleler
anlamını kaymetmekte nasıl anlatırılır bu
bilmiyorum
olmadı
baştan
Bahar ın dediği gibi
gönlüne al beni
hızlıca döndür
(bahar benim arkadasım kendisi sokakta mendil satar dilenir bilenir kendisini bi saga bi sola çarpar ölmek üzere olan kuslar gibi. birde ağzı bozukturki sormayın hele beni gördüğünde üstüme atlar boynumdan öper kolumu ısırır isimimi nedendir pek sevmez oyuzdendirki bana aşkım diye seslenir ondan baskada kimse oyle seslenmez seslenemezde bugun beyoğlunun yarı boyunca gönlümde tahtını kurdu yine gönül dediyse kucak tır onunki sıcagını buldumu bırakmaz gitgide büyüyor bundan sonrada sıcak onu sarmaz...
ha unutmadan bir bana birde mozaik pastaya dayanamaz.
gözlerim kapalıyken devam eden hikaye acıkken koca bir kabus oluverir ellerin öyle boşlukta salınan ellerin ve dans ederken hep arkanda havada olmayan yerlerde bıraktığın ellerin herşey bazen bazen herşey uyumakmı korkunç olan yoksa uyanmak mı ben bilmiyorum ve sen nerdesin

2016-01-29

henüz
öfkemi atamıyorum
şimdi
sanırım bir süre
öleceğim.

2015-11-21

e.

neden
neden pek çok şey
kafamın içindekileri soramıyorum bile
onlar 
hayal ürünü değiller
yamışık ağızları 
belden kasılmış popoları
ve türlü numaraları ile ulu orta memeleri
birer raslantı mı
onlar ne yaptıklarını biliyor
bir aptal gibi mi görünmeliyim
ben bir kadınım
bunlara ihtiyacım yok
ve onlar ne yaptıklarını biliyorlar 
peki sen
cevapları bildiğim sorular
sormak 
hoş değil
yinede bire birde duymak samimi olurdu
geriye kalan için
yapması hoş ama dillendirmesi 
utanç verici değil mi
birilerinin gözlerinin içine bakıp 
söyleyemeyeceklerin varya
onları yapmamalısın
yada 
haykırmalısın bütün pisliğince
ki temize çıkasın
senin küçük duvarın
benim büyük beyazım
boşluk gibi
tutan biri var mı ki
yine de 
beni gizlediklerin bunlar değil
ve ben 
ne olduğunu biliyorum
senin aptal umudun
ne kadar da kirli bir bilsen
bir canlıyı alıp bir bir kafese tıkarsan ölür
bir sevgiyi alıp kafese tıkarsan yine ölür
diyalektik 
yaşatmaya çalıştığın her neyse paylaşman ve çoğaltman gerekir
senin göğüslerin nerede ki korkak
geremiyorsun da
beni geriyorsun
incelicek ve kopacak
ben bir ölümlüyüm sen ise sonsuz sanıyorsun
ben daha fazla saklanamam
ya haykırırım ya tükürürüm
ve sen bir kör değilsin
bir aptalı oynamayı bırak
bütün o kadınları bırak 
yada beni bırak
bu miğde bulantısı
artık yeter.
aşk

2015-09-14

bok. / 2013_mayıs22

var oluşunu anlamlandıramayan bir nesiliz biz
belki de hepimiz nezleyiz.

akmayan zamanın içinde gibi yaşam
yansımalarını kovarlar insan.

kendini kaybetmesinden sonra,
arar durur
aynalarda, kitaplarda, insanlarda...

içinden, dışından, bir şey gelmez elden
öylesini yaşar Yaşar.

korkusu rüyası diyarı
yastığında düşlerin kokusu an gibi
anı gibi...

ansızın yaşanmamışlıklar Yaşar
kimdin, ne yapmıştın,
ne etmiştin de
hislerini bir çuvala dayadın
ağzını da kapadın.

2015-05-21

ekim14 / 2013 / 17:14

kalabalık caddede insanların içinden geçiyordu, ilerken saçları, dört nala koşan atın yeleleri ile aynı şarkıyı tutturuyordu, iğrenç magazalar ve gelincik kokan zürafa kadınların suratlarına bakınıyordu, süratla ve birden iki ayağı yan yana şekilde durdu, önce ayaklarına baktı ve yavaşça sağa doğru çevirdi kafasını, tıpkı ölmüş bir ceylanın yeniden uyanması gibi, ardından adımını aldı ve bedenini kapıya ortaladı, önce çantasından cehennemin çiçeklerini çıkarması gerekti, ancak bunu yaparken, parmağı iki ucunda kanca olan şu lastik tokasına takıldı, umursamadı,ve sağ eli ile zile basarken sol elinde cehennemin artık kanlı olan çiçeklerini sallamaya başladı, şu an bacaksız velet Alper Kamu, bunu görüyor olsa muhtemelen o binadan aşağı atlardı.

salonun caddeye bakan cephesinde ki koca camlar içeriyi aydınlatmaya yetmiyordu çünkü onlarında koca panjurları vardı ve sadece tökezleyip düşmemesini sağlayacak kadar ışığa izin veriyorlardı içerde, halbuki, ortada düşmesini sağlayacak birşey de yoktu lakin, öyle düşünmesi gerektiğine bir kez inanmıştı, duvarlar gerçekdışı şeylere sahipti, ancak nefes alıcak bir alanları yoktu, buna rağmen yinede çok güzellerdi, bazı sahip olduklarına kanmazsanız eğer, boyalarının döküldüğünü görebiliyordunuz ve bu da size hala yaşıyor olduklarını hatırlatıyordu, ama yine de umutsuzlardı, adam koridordan henüz bittiğini farketmediği sigarasıyla salondaki çalışma masasına doğru ilerlerken kendinden emin, son bir nefes almak için parmaklarını ağzına götürdüğünde farkına vardı ki, o kadar da emin değildi aslında lakin bunu farkedecek hali olmadığından onun yerine söndürmek için uzandığı koca dikdörtgen küllüğün perişanlığını kesti ve kaptığı gibi evin güneş almasına izin verdiği tek nokta olan mutfağa doğru ilerledi, lavabonun altındaki kapağı açarken penceredeki güvercinle göz göze geldi, tam bu esnada bir gürültü koptu kuş havalandı kanat sesleri beyninde mi yoksa evrende mi  böylesi duyuluyor diye düşünürken yenilenen gürültü ile birlikte kopan yaygaranın sadece zil olduğunu farkedip ayıldı, dev cam küllüğü boşaltmadan lavobanın üstüne bıraktı ve alttaki kapağıda kapattı, ne aptalca bir eylem diye düşünürken kapıya varmıştı, şu aşağıdakinin kim olduğunu gösterebilen kameralı sistemlere sahip olduğundan kendini içten içe hep şanslı hissetmişti, önce kim olduğuna bakar ve işine gelirse kapıyı açmak için otomata basar işine gelmez ise basar giderdi, yine aynı sekilde, önce hiç ses vermeden kim olduğuna baktı, cehennem çiçekleri.

bir an gerçekten tahtalı köyü boylamış olduğunu ve cehennemin tek işe yarar çiçeklerinin de kapısında bittiğini düşünüp sevinsede, bunun sadece su yeşil kitap olduğunu farkedip ayılması, güvercin düşü kadar bile uzun sürmemişti ve henüz gelmemiş olan belanın kokusu şimdiden burnunu titretmeye başlamış, hatta ayaklarına kadar ilerlemişti, gitti geldi, geldi ve gitti, çiçekler ise cehennemin bütün sıcaklığına meydan okur halde ancak bir buzun sahip olabilceği soğuklukla kapıda dikiliyorlardı kararlı, o an farketti, eğer kapıyı açmazsa  bütün bu soğuk sevgili cehennemini antartikaya dönüştürmekten vazgeçmeyecekti, beceriksizce derin bir nefes aldı, omuzlarını silkti ve otomata bastı.


ayaklarının yere bastığını sanan bayan kanlı parmak ancak otomatın dip sesiyle birlikte yere çakıldıktan sonra farketti, uzay gibi bir boşlukta salındığını ve bunu kendine bile hissettirmeden sağ eli ile kapıya yüklendi, içeri daldı, ancak hızının asansör ile kesileceğini yinede biliyordu, hareket halinde olan asansörü beklerken, makaranın derin uğultusuyla  kısa bir süreliğini zihni çalışmaz olmuştu, önüne çıkan dehşet verici manzarayla bir kez daha kendini yakaladı, elinde bacaklarından sarkıttığı siyah ölü horoz ile birlikte, dibinden salınırak geçen kadının gözleri deli verip geçmişti, ölü horozun sessiz çığlığını, ve nefesinin kokusu miğdesinde karıncanlanmaya yol actmıştı bile çoktan, kısa süreliğine yaşanan zamanın kayganlığında düşüp kalktığını hissetti ve peşi sıra asansöre atladı sayılara bakındı, 6 ya bastığı anda boğazındaki düğümleri yutuverdi, kat bir ardından beton, kat iki ardından beton, kat 3, 4, 5 beton ve kat 6, asansör zıplamış olmalıydı ki yüreği ağzına geldi, eliyle onu geri ittirdi ve kapıyı araladı, geçici bir hafıza kaybı, asansörün yavaşca kapandıktan sonra hızla aşağı çekilmesiyle geri geldi, kapıya ilerlerdi, ve tak tak,  kim o, sen söyle, bilmiyorum sen, ben de bilmiyorum, neden geldin, benim olmayanı geri vermeye, neymiş o, cehennemin çiçeği .